Bilge Tonyukuk

Bilge Tonyukuk

19 Şubat 2020 3 Yazar: admin

      Tonyukuk (…..-726) Adı bilinen ilk Türk yazar ve tarihçisidir. Göktürk Devleti’nin kurucusu İlteriş Kutlug Kağan başta olmak üzere Kapağan Kağan ve Bilge Kağan’a danışmanlık yapmış, meclis başkanlıklarını yürütmüştür. Tonyukuk’un, kendi adına diktirdiği kitabesinden; Göktürkler, Juan Juan Devleti’nin elinde esir iken doğduğu anlaşılıyor. Esaretten Kutlug Kağan ile birlikte kurtulmuş ve Göktürk Devleti’nin kuruluşunda görev almıştır. Bilge Kağan’a vezirlik yapmanın yanı sıra, ona kızını vererek kayınpederi de oldu. İyi bir stratejist ve taktik ustası olmasından ötürü, batılı Türkologlar onun için “Türkler’in Bismarc’ı” ifadesini kullanır. Doğum tarihi bilinmese de, Tonyukuk’un ölümü 726 yılına rastlar. Tonyukuk’un hatırası, ölümünden sonra Bilge Kağan tarafından Bain-Cokto adlı mevkide yaşatıldı.                                 Taşı Dillendiren Türk: Tonyukuk İbrahim ATABEY           Öz içi taşın tutmışteg biz. Yuyka erkli tupulgalı ucuz ermiş, yinçeerkligüzgeli ucuz. Yuyka kalın bolsartupulguluk alp ermiş. Yingçe yoğun bolsarüzgülük alp ermiş.1 (Bilge Tonyukuk)           Bilge Tonyukuk, sekizinci yüzyılın başlarında, kendisini Türk milletine hesap verme ve geleceği bilgilendirme konusunda sorumlu görür. İçinde doğup büyüdüğü ve esaret hayatı yaşadığı, İlteriş Kağan’la birlikte bağımsızlık mücadelesi verdiği Çin’de de gördüğü yazılı taş dikme geleneğinin Türkçedeki ilk önemli örneğini meydana getirir. Nitekim ilk cümlesi de bunu doğrulamaktadır: Bilge Tonyukuk ben özüm Tabgaç ilinge kılındım(Bilge Tonyukuk ben kendim Çin ilinde kılındım.).2 Arkasından hemen konuya girer; zaman dar, malzeme kısıtlıdır ve söz uzatılmaya gelmez: Türk budun Tabgaçka körür erti(Türk milleti Çin’e tabi idi.). Önce sonucu söyler ve sebebini de ekler: Kanın kodup Tabgaçka yana içikdi(Hanını bırakıp Çin’e tekrar teslim oldu.).Tonyukuk, hem şahsının hem milletinin birikimiyle Türklerde millî varlığın güçlü devlet adamı, han, kağanın varlığıyla mümkün olabileceğini ve sürdürülebileceğini açıkça ifade eder. Üstelik kağanın yokluğu ve esarete düşmenin hesabının Tanrı tarafından sorulacağını da ekler: Tengri anca timiş erinç: Kan birtim, kanıngın kodup içikding(Tanrı şöyle demiştir: Han verdim, hanını bırakıp teslim oldun.). Tanrı sadece hesap sormakla kalmamış, aynı zamanda cezalandırmıştır: İçikdük üçün Tengri ölütmiş erinç. Türk budun ölti, alkındı, yok boldı(Teslim olduğun için Tanrı öldürmüştür. Türk milleti öldü, mahvoldu.).                   Ne kadar yüksek bir devlet geleneğine sahip bir millete mensup olduklarını kendi halkına anlatmak için çırpınan ve vezirliğini yaptığı kağanlara da bu bilinci aşılayan Bilge Tonyukuk, aynı zamanda yaratıcının bulunduğuna inanmaktadır. Bunu, son noktada yargılayıcının Tanrı olduğunu söylemesinden anlamak mümkündür. Tanrı, hem yol göstermekte hem hesap sormakta hem de yargılayıp cezalandırmaktadır: Süsi üç bing ermiş. Biz iki bingertimiz.Süngüşdimiz. Tengri yarlıkadı, yanydımız, ögüzketüşdi. (Askeri üç bin imiş. Biz iki bin idik. Savaştık. Tanrı lütfetti, dağıttık, nehire düştü.).                   Tonyukuk, aynı zamanda damadı olan Bilge Kağan ile Gök Tanrı dini ve Budizm konusunda tartışmış, onun Budizm’i kabul edip bütünüyle yerleşik hayata geçme fikrine şiddetle karşı çıkmıştır. Tonyukuk’a göre sayıları yeterince artıncaya kadar Türkler, tam olarak yerleşik hayata geçmemeli, saldırılara karşı her an harekete hazır olmalıydı. Budizm, Türklerin hareket kabiliyetini yok eder, savaşçı ruhunu öldürürdü. Bunu, Budizm’i ve Çin’i çok iyi tanımasına, bilgelik ve tecrübesine dayanarak söylüyordu.                    Sınırlı bir malzeme olan taş sütun üzerine bunca bilginin, tecrübenin, millete mensup olma ve devlet kurma bilincinin aktarılması, ancak yüksek düzeyde bir ifade gücüne sahip bir dille mümkün olurdu. Tonyukuk, bunun bildiğimiz ilk örneğini ortaya koymuştur. Bu kadar üst düzeyde bir kendini ifade etme isteği ve bilinci, sadece taş üzerine aktarılmış olsa bile Türk milletinin maddi ve manevi dünyadaki yerini göstermede yeterli sayılabilirdi ama araştırma ve incelemeler, başka unsurların da bulunduğunu gösterdi. Nitekim Türklerin önemli devlet teşkilatlanmalarından birinin merkezi konumundaki bugünkü Moğolistan’da, Türk dili ve kültürüne ait yadigârlar peş peşe günyüzüne çıkarılmaktadır.                   Bu çalışmaların en önemlilerinden biri, Prof. Dr. Ahmet Taşağıl’ın başkanlığını yaptığı, bünyesinde Türkiye ve Moğolistan’dan tarihçi ve arkeologların yer aldığı kazı ekibi tarafından Tonyukuk Yazıtı ve çevresinde yapılmaktadır. Türkiye’nin yurt dışında dil, kültür ve bayındırlık gibi alanlarda faaliyet gösteren büyük kuruluşlarından olan TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı) bu kazıları yaptırmaktadır. Kazılar bittikten sonra Tonyukuk Yazıtı ve etrafı daha kapsamlı bir şekilde araştırma ve gezi alanı hâline getirilecek, kurulacak müze ile de Yazıt ve diğer eserler koruma altına alınarak ziyarete açılacaktır.                   Süreç, Türkiye ile Moğolistan arasında 1994’te imzalanan MOTAP (Moğolistan’daki Türk Anıtları Projesi) ile başlamış; Orhun Vadisi ve Tonyukuk Bölgesi’nin Moğolistan Hükûmeti tarafından 2002’de sit alanı ilan edilmesi ve her iki bölgenin 2004’te UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmasıyla devam etmiş ve 2015’te Moğolistan’daki Türk Dönemine Ait Kültürel Mirasın Korunmasına Yönelik İşbirliği Hakkında İyi Niyet Anlaşması’nın TİKA ve Moğol makamları arasında imzalanmasıyla hızlanmıştır.                   TİKA, 02-05 Eylül 2015 tarihlerinde,Tonyukuk Yazıtı ve çevresindeki kazıların incelenmesi ve tanıtımı amacıyla basın yayın organlarının temsilcileriyle Moğolistan’a, Tonyukuk Yazıtı’na bir gezi düzenledi. Türk Yurdu temsilcisi olarak katıldığımız bu gezide, Başkent Ulanbator’a 58 km uzaklıktaki Tonyukuk Yazıtı’nın yalnız olmadığını; barkıyla, tuğla döşenmiş tören alanıyla, balballarıyla, üzeri işlemeli sunak taşlarıyla, künkleriyle ve yakın zamanda Prof. Dr. Ahmet Taşağıl’ın açıklayacağı diğer önemli buluntularla bir bütünlük arz ettiğini gördük. Tonyukuk tam olarak yerleşik hayata geçmeye karşı çıkmıştı ama diktiği Yazıt’ın etrafındakilere bakılırsa her an göçmeye hazır bir halkı ve elleri tetikte bir orduyu, bir devlet teşkilatlanması içinde bir merkezde yaşatma becerisini göstermişti.                   Bu gezide sadece Tonyukuk Yazıtı’nı görüp inceleme imkânımız oldu. Tonyukuk Yazıtı, Moğolistan’ın Bayan Tsogt bölgesinde; Köl Tigin ve Bilge Kağan Yazıtları ise Höşöö Tsaydam bölgesindedir. İki bölge arasındaki mesafe 400 km civarındadır. Bu uzaklığa rağmen üç yazıt da “Orhon Yazıtları” adıyla anılır. Bunun sebebi, yazılış tarihlerinin birbirine çok yakın olması (Tonyukuk 726, Köl Tigin 734, Bilge Kağan 735) ve konu olarak birbirini tamamlamasıdır.                   Ulanbator-Öndörhaan yolunun 47. kilometresinden sonra 11 km içeride kalan Tonyukuk’a ulaşmak için geçilmesi gereken toprak yol, 2014’te Türkiye (TİKA) tarafından beton asfalt olarak yapılmış ve “Tonyukuk Karayolu” olarak adlandırılmıştır. Bu yolun, Moğolistan’da bugüne kadar yapılmış en kaliteli yol olduğunu bizzat Moğollar ifade ediyor.                   Moğolistan’ın Türkiye’nin iki katı büyüklükte yüzölçümüne fakat üç milyona yakın nüfusa sahip olduğu, bu nüfusun yarısının da başkent Ulanbator’da yaşadığı düşünülürse, ülkenin çok geniş, ısısız bir araziye sahip olduğu anlaşılır. Bu ıssız ve yemyeşil düzlüklerde otlayan büyük koyun, sığır ve at sürüleri; bu topraklarda vaktiyle at sürmüş, kılıç sallamış, hükümran olmuş atalarımızın nasıl bir hayat sürdüklerikonusunda çağrışımlar yaptırıyor. Bunlara ağır kış şartları da eklendiğinde, bunca zorluğun ortasında oluşturulmuş dil, kültür ve medeniyet unsurlarının önemi bir kez daha anlaşılıyor. Bu unsurların farkında olduklarını gördüğümüz, Moğolistan’da görev yapan TİKA Başkanı ve Başkan Yardımcısı ile Moğolistan Büyükelçimizin gayretli çalışmaları ve Türklük konusundaki hassasiyetleri bize güven verdi.                             [1] Kendi içi dıştan tutulmuş gibiyiz. Yufka olanın delinmesi kolay imiş, ince olanı kırmak kolay. Yufka kalın olsa delinmesi zor imiş. İnce yoğun olsa kırmak zor imiş.         [1]Bilge Tonyukuk’unbu yazıdaki cümleleri şu eserden alınmıştır: M. Ergin, 2004, Orhun Abideleri, Boğaziçi Yay., İst.             TONYUKUK YAZITI BİRİNCİ TAŞ (Batı Cephesi)
Ben Bilge Tonyukuk’um. Çin ülkesinde doğdum. Türk milleti Çin’de tutsak idi. Türk milleti hanını bulmayınca Çin’den ayrıldı, han sahibi oldu. Hanını bırakıp yine Çin’e tutsak düştü. Tanrı şöyle demiş: Han verdim, hanını bırakıp tutsak düştün. Tutsak düştüğün için Tanrı öldürdü. Türk milleti öldü, bitti, yok oldu. Türk Sır milletinin yerinde boy kalmadı. Ormanda, dışarıda kalmış olanlar toplanıp yedi yüz er oldular. İki bölüğü atlı idi, bir bölüğü yaya idi. Yedi yüz kişiyi idare edenlerin büyüğü şad idi; danışman ol dedi, danışmanı ben oldum, Bilge Tonyukuk. (Şadı) kağan mı yapayım diye düşündüm. Arık boğa ile semiz boğa arkada oldukça; semiz boğa mı, arık boğa mı bilinmezmiş diye düşündüm. Bunun üzerine, Tanrı akıl verdiği için onu ben kağan yaptım. İlteriş Kağan olunca, Bilge Tonyukuk Boyla Baga Tarkan ile İlteriş, güneyde Çinli’yi, doğuda Kıtay’ı, kuzeyde Oğuz’u pek çok öldürdüler. Danışmanı, yardımcısı ben idim. Çogay’ın kuzeyi ile Kara Kum’da oturuyorduk.   BİRİNCİ TAŞ (Güney Cephesi)
Geyik yiyerek, tavşan yiyerek oturuyorduk. Milletin karnı tok idi. Düşmanımız çevremizde ocak gibi idi, biz ateş idik. Böyle otururken Oğuz’dan casus geldi. Casusun sözü şöyle idi: Dokuz Oğuz boyu üzerine kağan oturmuş; Çin’e Kunı Sengün’ü göndermiş; Kıtay’a Tongra Esim’i göndermiş. Şu haberi göndermiş: Azıcık Türk (Köktürk) boyu var; fakat kağanı yiğit, danışmanı bilgili. Bu iki kişi var oldukça seni, Çinliyi öldürecek, diyorum; doğuda Kıtay’ı öldürecek, diyorum; beni, Oğuz’u mutlaka öldürecek diyorum. Çinli, sen güney yönünden saldır; Kıtay, sen doğu yönünden saldır; ben de kuzey yönünden saldırayım; Türk Sır boyunun yerinde hiç kimse kalmasın; mümkünse hepsini yok edelim, diyorum. Bu haberi işitince gece uyuyasım gelmedi, gündüz oturasım gelmedi. Bunun üzerine kağanıma arza çıktım. Şunu arz ettim: Çinli, Oğuz, Kıtay… bu üçü birleşirse biz kalırız. Dıştan sarılmış gibiyiz. Yufka iken delmek kolay imiş, ince iken koparmak kolay. Yufka kalın olsa delmek zor imiş, ince yoğun olsa koparmak zor. Doğuda Kıtay’dan, güneyde Çin’den, batıda batılılardan, kuzeyde Oğuz’dan gelecek iki üç bin askerimiz var mı acaba? Böyle arz ettim. Kağanım, ben Bilge Tonyukuk’un arzını işitti, gönlünce idare et dedi. Kök Öng’ü çiğneyerek Ötüke ormanına doğru orduyu sevkettim. İnek ve yük arabalarıyla Togla’da Oğuz geldi. Üç bin askeri varmış. Biz iki bin idik. Savaştık. Tanrı yarlığadı, yendik. Irmağa döküldüler. Pek çoğu da dağıttığımız yerde öldü. Ondan sonra Oğuz tamamıyla geldi. Türk milletini Ötüken yerine, beni, Bilge Tonyukuk’u Ötüken yerine yerleşmiş diye işiten güneydeki millet; batıdaki, kuzeydeki, doğudaki millet geldi.   BİRİNCİ TAŞ (Doğu Cephesi)
İki bin idik. İki ordumuz oldu. Türk milleti yaratılalı, Türk kağanı tahta oturalı Şantung şehrine, denize ulaşmış olan yok imiş. Kağanıma arz edip ordu gönderdim. Şantung şehrine, denize ulaştırdım. Yirmi üç şehir zaptettiler. Uykularını burada bırakıp seferde yatıp kalktılar. Çin kağanı düşmanımız idi. On Ok kağanı düşmanımız idi. Kırgızların güçlü kağanı da düşmanımız oldu. Bu üç kağan anlaşıp Altun ormanında birleşelim demişler. Şöyle anlaşmışlar: Doğuda Türk kağanına doğru sefere çıkalım demişler. Eğer biz üzerine yürümezsek, eninde sonunda o bizi, kağanı yiğit, danışmanı bilgili olduğu için, eninde sonunda o bizi mutlaka öldürecektir. Üçümüz birleşip üzerine yürüyelim, hepsini yok edelim demişler. Türgiş kağanı şöyle demiş: Benim milletim oradadır demiş, Türk (Kök-türk) boyu yine karışıklık içindedir, Oğuz’u yine dardadır demiş. Bu sözleri işitince gece yine uyuyasım gelmiyordu, gündüz yine oturasım gelmiyordu. 0 zaman düşündüm. İlkin Kırgız üzerine yürüsek daha iyi olur dedim. Kögmen yolu tek imiş; kapanmış diye işitip bu yoldan yürümek olmaz dedim. Kılavuz istedim. Çöllü Az eri buldum. Az ülke (sinde), Anı bel (inde bir yol var) mış; bir at yolu imiş, onunla gitmiş. Onunla konuşup bir atlının gitmiş olduğunu öğrenince bu yolla gitmek mümkün dedim. Düşündüm ve kağanıma;…   BİRİNCİ TAŞ (Kuzey Cephesi)
…arz ettim. Ordu yürüttüm. At in dedim. Ak Termil’i geçince at bindirdim. At üzerine bindirip karı söktürdüm. Sonra atları yedeğe aldırıp yaya olarak ve ağaçlara tutuna tutuna yukarı çıkarttım. Öndeki eri çapraz yürüterek ağaç olan tepeyi aştık. Yuvarlanarak indik. On gecede yandaki engeli dolaşarak gittik. Kılavuz yeri şaşırıp boğazlandı. Bunalıp “kağan, yetiş” demiş. Anı suyuna vardık. O sudan aşağı gittik. Yemek için attan iniyor, atı ağaca bağlıyorduk. Gece gündüz dört nala gittik. Kırgızları uykuda bastık. Uykularını mızrakla açtık. Hanı, ordusunu topladı; savaştık ve yendik. Hanlarını öldürdük. Kırgız boyu kağana teslim oldu, baş eğdi. Geri döndük, Kögmen ormanını dolaşarak geldik. Kırgız’dan döner dönmez Türgiş kağanından casus geldi. Haberi şöyle idi: Doğudan kağana sefer edelim. Biz yürümezsek onlar bizi, kağanı yiğit, danışmanı bilgili olduğu için eninde sonunda onlar bizi mutlaka öldürecek, demiş. Casus, türgiş kağanı çıkmış dedi, On Ok boyu eksiksiz çıkmış dedi: Çin ordusu da varmış. Bu haberi işittiğimiz sırada katun (kraliçe) vefat etmişti. Kağanım, ben eve ineyim, onun yoğ törenini yapayım dedi. Orduya “gidin Altun ormanında oturun” dedi. “Ordunun başında İni İl Kağan, Tarduş şadı gitsin” dedi. Bilge Tonyukuk’a, bana şunları söyledi : “Bu orduyu ilet” dedi, “ben sana ne söyleyeyim. Kararı istediğin gibi ver” dedi; “gelirse göreceği var, gelmezse haberciyi ve haberi alarak otur” dedi. Altun ormanında oturduk. Üç casus geldi. Haberleri bir: Kağan orduyu çıkardı. On Ok eksiksiz çıktı. Yarış ovasında toplanalım demişler. Bu haberi işitince haberi kağana yolladım. Handan haber geldi: “Oturun, öncüyü ve nöbetçiyi iyice düzenleyin, baskın yapmayın” demiş. Bögü Kağan bana böyle haber yollamış. Apa Tarkan’a ise gizli haber göndermiş. Bilge Tonyukuk kötüdür, kindardır; yanılır; orduyu yürütelim diyecek; kabul etmeyin. Bu haberi işitince ordu yürüttüm. Altun ormanını yol olmaksızın aştık. İrtiş ırmağını geçit olmaksızın geçtik. Gece de yol aldık ve Bolçu’ya şafak sökerken ulaştık.”   İKİNCİ TAŞ (Batı Cephesi)
“Haberciyi getirdiler. Sözü şöyle idi: Yarış ovasında yüz bin asker toplandı dedi. Bu sözü işitince beğler, hepbirlikte geri dönelim, zayıfın utancı daha iyidir dediler. Ben şöyle dedim; ben, Bilge Tonyukuk: Altun Ormanını aşarak geldik, İrtiş ırmağını geçerek geldik. Gelenler yiğit dediler duymadılar; tanrı, Umay, mukaddes yer su üzerine çöküverdi. Niçin kaçıyoruz? Çok diye niçin korkuyoruz? Azız diye niçin kendimizi küçümsüyoruz? Hücum edelim dedim. Hücum ettik ve yağmaladık. İkinci gün ateş gibi kızıp geldiler. Savaştık. Bizden iki ucu, yarısı fazla idi. Tanrı yarlığadığı için çok diye korkmadık ve savaştık. Tarduş şadına kadar kovalayıp dağıttık. Kağanını tuttuk; yabgusunu, şadını orada öldürdük. Elli kadar er yakaladık. Hem o gece halkına haber gönderdik. O haberi işitip On Ok beğleri, halkı hep geldi, baş eğdi. Halkın birazı kaçmıştı. Gelen beğleri ve halkı düzenleyip toplayarak, On Ok ordusunu yürüttüm. Biz de yürüdük. Anı’yı geçtik. İnci ırmağını geçerek Tinsi oğlu denen ebedi Ek dağını aşırdım.”   İKİNCİ TAŞ (Güney Cephesi)
Demir Kapı’ya kadar gittik. Oradan geri döndük. İni İl Kağan’a… Tacikler, Toharlar… ondan berideki Suk başlı Soğdak kavmi hep gelip baş eğdi. Türk milletinin Demir Kapı’ya , Tinsi Oğlu denen dağa ulaştığı hiç vâki değildi. O yere, ben Bilge Tonyukuk ulaştırdığım için sarı altın, beyaz gümüş, kızıl yak öküzü, eğri deve, mal sıkıntısızca getirdik. İlteriş kağan, bilgisinden dolayı, yiğitliğinden dolayı Çin ile on yedi defa savaştı. Kıtaylarla yedi defa savaştı. Oğuzlarla beş defa savaştı. Bu savaşlarda da danışmanı hep ben idim. Kumandanı da yine ben idim. İlteriş Kağan’a, Türk’ün hakim kağanına, Türk’ün bilgili kağanına.”   İKİNCİ TAŞ (Doğu Cephesi)
Kapgan Kağan… Gece uyumadı, gündüz oturmadı. Kızıl kanımı dökerek, kara terimi akıtarak işimi gücümü hep ona verdim. Öncüleri yine uzaklara gönderdim; hisarları, gözcüleri çoğalttım; basılan düşmanı getirdim; kağanım ile seferlere çıktık. Tanrı korusun, bu Türk milletinin içinde silahlı düşman dolaştırmadım, damgalı at koşturtmadım. İlteriş Kağan kazanmasaydı, onun ardından ben kazanmasaydım il yine, millet yine yok olacaktı. O kazandığı için, ardından ben kazandığım için il yine il oldu, millet yine millet oldu. Ben artık yaşlandım, kocadım. Her hangi bir yerdeki kağan sahibi bir millete benim gibisi olsa ne sıkıntıları olabilir? Türk Bilge Kağan ilinde yazdırdım. Ben Bilge Tonyukuk.”
 
 

Total Page Visits: 4293 - Today Page Visits: 1